Bu Blogda Ara

3 Ekim 2011 Pazartesi

büyüdüm koca adam oldum :))

Bir yıl geçti doğumumun üzerinden, hayatımda bir sürü değişiklik oldu;
Önce emekledim, sonra yürümeye başladım, şimdi konuşmaya çalışıyorum.
ilk yaz tatilime gittim, bir ramazan bayramı geçirdim,
annemi tanıyorum
babamı tanıyorum
Qeti'yi tanıyorum
ayakkabılarımı giyince dışarı çıkacağımı biliyorum
haftada bir kaç gün parka gidiyorum
yeni arkadaşlarım oldu
kedileri seviyorum
kuşları da seviyorum
doğum günümde bir sürüüü oyuncağım oldu
Qeti bana bisiklet aldı, ilk bisikletim oldu





16 Şubat 2011 Çarşamba

Alışmaya çalışmak, Alıştırmaya çalışmak

Offfff, ne zor işmiş çocuğu bir başkasına teslim etmek.
Karnı aç ama biberon ile savaşıyor, ağlıyor...
Uykusu var ama uyumak istemiyor, ağlıyor...

Aslında ağlamıyor mızırdanıyor, o daha da çok sinirlerimi bozuyor. Yanına gitmek istiyorum, ama bu bana da, ona da, bakıcısına da haksızlık olacak, ilerisi için bir eksi olacak. O içeride mızırdanıyor, ben burada vicdanımla cebelleşiyorum. O uyumamak için elinden geleni yapıyor, bense uyuyup onun sesini duymamak için. Ama ne o uyuyor ne ben uyuyabiliyorun.

Dışarı atsam kendimi biraz kafam dağılacak, onlar da öğrenecekler başlarının çaresine bakmayı. Ben ne yapıyorum, çıkmamak için kendimce bahaneler uyduruyorum.
Bakıcının yaptıklarına kulp takıyorum içten içten, sanki aynı şeyleri ben de yapmamışım gibi, sanki benimle iken hiç mızırdanmamış gibi.

İçimden al kucakla da mızırdanmasın diyorum, peki ben öylemi yapıyordum, hayır. O anda içimdeki ses ne derse onu yapıyordum, oğlumun bakışından anladıklarıma, yüz ifadesinden hissettiklerime göre hareket ediyordum. Bakıcısı da öyle yapıyor. Ama yok ben anneyim o bakıcı ya, kulp takıcam işte. Sonra kendi kendime diyorum ki, acaba kızcaz hissediyor mudur içimden geçenleri. Ya hissederse ya oğluma karşı rahat olamazsa.. vs vs vs

Sabah uyku saatinde çok ağladı, sonra sesleri kesildi, bi gittim ki bakıcının omzuna koymuş başını, öyle güzel uyuyor ki:
Kıskandım mı? Evet.
Onu bir an önce yatağına koyması için içimden dua etmeye başladım mı? Evet.
Ya hep onun kucağında uyumak isterse diye düşünüp korktum mu? Evet.

15 Şubat 2011 Salı

Sinema ve Annellik

Çok severim film izlemeyi, hele ki sinemada. Karşımda kocaman bir ekran, beni dış dünyadan tamamen koparan yüksek ses, sanki filmin baş kahramanı benmişim gibi izlemeyi. Kaybolurum hikayenin içinde, üzülürüm içten içe ya da sevinirim sanki gerçekten yaşıyormuşum gibi.

Dün eşim, bugün çocuğu saat 21.00 da uyut da dışarı çıkıp bi hava alalım dedi. Peki dedim ben de zaten Deniz'in 21.30 olan uyku saatini 21.00 e çekmek hiç zor olmuyor. Hatta çoğu zaman 21.30'a kadar ayık tutmak zor oluyor. Neyse akşam oldu eşim geldi, çocuğu emzirdim koydum yatağına herzamanki gibi. Gel görki beş dakika sonra içli içli bir ağlama sesi. Tekrar aldım kucağıma, sardım kokladım, başladım yeniden emzirmeye. Anladım ki sabahları biberon vermeye başladığım için oğlum anne kokusuna hasret kalmış. Bıraktım emsin istediği kadar. Saat 21.00 oldu, 21.10 oldu hala emiyor bizimki. Neyse ki sonunda bıraktı ve koyduk tekrar yatağına. İlk kez bakıcısı ile yalnız kalacaktı. Başladım bakıcıya anlatmaya, uyanırsa şöyle yap, öküsürse şöyle yap, aman arada kontrol et, bak bu ev telefonu, bunlar bizim numaralarımız.. vs vs.. Ama o da ne bizim ev telefonu aramıyor cep telefonunu. Hayda bende başladı bir panik... Neyse verdim kendi telefonumu, eşimin numarasını gösterdim ve çıktık evden alel acele. Geç kalıyoruz diyordu eşim. Ben de hava almanın nesine geç kalıyoruz ki diye düşünüyordum.

Meğerse dün sevgililer günü diye kocam bilet almış sinemaya, hem de benim birkaç gün önce fragmanını görüp de iç geçirdiğim filme "Aşk Tesadüfleri Sever"e. Çok mutlu oldum. Ama sinemaya yetişir yetişmez başladı bende bir kuruntu, uyandı mı acaba, ağlıyor mu acaba diye. Arasam ,daha evden çıkalı on dakika olmuş, aramasam içim rahat olmayacak. Zor tuttum kendimi, dedimki bu kadar pimpirikli olma, tüm gün bakıcı ile gayet iyiydiler, bişey olursa kızcaz biliyor ne yapacağını.

Başladık filmi izlemeye, eskiden olsa salya sümük izlerdim o filmi, filmin ilk yarısı o kadar mı uzun gelir bir insana. Herhalde ara yok bu filmde diye düşünmeye başladım. Dayanamayıp eşime sordum, ara vermeyecekler mi diye, o da bilmiyormuş. Neyse ara verildi, ben koşar adımlarla koridora attım kendimi, sarıldım telefona. Bakıcımız telefonda gülümser bir sesle "Deniz uyuyor, hiç uyanmadı, problem yok" dedi sesimi duyar duymaz. Bir oh dedim ki anlatamam. Sonra ikinci yarı başladı. Olaylar gerçekleşiyor. Bense çıkmışım başrol olmaktan. Her oyuncunun annesi modundayım. Ah yazık çocuğa, ah yazık kıza diye düşünüyorum. Geçen her sahnede bunları da yaşayacağız diyorum. Bak bu yaşlara da gelecek, birini sevecek, tutkusu olacak, kendi istekleri heycanları olacak diyorum. Bir yandan da kızıyorum babaya, böyle konuşulur mu hiç çocukla diyorum. Yazık zaten kalbinde ritim bozukluğu var, ne diye üstüne gidiyorsun diyorum. Sonra o feci trafik kazası. Kızıyorum senariste, öldürdüğü için yavrumun aşkını.

Ve film bittiyor. Ben de bitiyorum. Koşar adımlarla uçarak eve dönüyorum yavrumun yanına. Üstü açılmış mı, yastığı kaymış mı, karnı acıkmış mı diye bakmaya.

Sonuç: Benim için romantizm bitmiş, şefkat almış başını gidiyor. :)) Normale ne zaman dönerim, ya da döner miyim onun merakındayım.

13 Şubat 2011 Pazar

Konuşmak, Anlamak, Anlaşmak ...

Önyargılı olmamak gerekiyor. Hele ki içine atıp atıp biriktirmek yapılacak en büyük yanlış.

Neden mi bahsediyorum, oğlumun bakıcısından, yeni ev arkadaşımızdan, canımızı emanet edeceğimiz kişiden, Keti'den. Keti bizde işe başlayalı henüz 2 gün  oldu. İlk gün genelden bahsettik. İlk şartım içinde hiçbirşeyi biriktirmemesi, ne varsa anlatması ile ilgiliydi. İnsanoğluyuz hepimiz, bilemeyiz diğerinin içinden ne geçtiğini. Kendi içimizde büyütürüz olayları, ama niyet farklıdır amel farklı, sonuç ise apayrı. Anlaştık bu konuda, ben çekinmeden dile getireceğim istediğimi, olması gerekeni, o da.

Öyle de oluyor nitekim, ilk konuşan ben oldum. Keti'yi bize getiren adam, takıldı kafama. Bize getirmeden önce söz vermiş bi başkasına, ama bana söylemedi bunu, iki gündür haber bekliyoruz haber gelmedi biz de size getirmek istiyoruz dedi. Ama verdiğiniz fiyat diğerinin verdiği fiyattan düşük dedi. Gelsin bi görüşelim dedik, Keti ile tanışalım ona göre karar veririz istediğiniz tutarı verip veremeyeceğimize dedik. Keti ile tanışınca peki dedik, seve seve veririz dedik. Hal böyle olunca ertesi gün (Cuma günü) bizim yanımızda başladı Keti. Ama tabi durum bizim bildiğimizden farklı imiş.  Bir tesadüftür ki diğer tarafın aslında Nurturia aracılığı ile tanıştığım arkadaşlardan birinin olduğunu öğrendim. O da şaşkın ben de şaşkın. Çünkü Cumartesi kendisinde başlaması gereken kişi bir başkasında başlamıştı ama onun haberi yoktu. Haberi oldu. Görüşmüşler aracı adam ile, demiş ki ona Keti'nin annesi diğer tarafın (benim) karşı komşusunda çalışıyor, Keti o yüzden orayı tercih etti. Bu da başka bir yalan. Keti'nin annesi Beylikdüzünde çalışıyor. Kandırılan iki taraf var ve ortada bir kandıran. A bir de Keti var olayların hepsini farklı bilen, olayların yarısından haberdar yarısından haberdar olmayan.

Arkadaş dedi ki güvenme, yarın annesine yakın daha çok veren birini bulunca seni de bırakıp oraya gitmesi muhtemeldir. Tüm gece içim içimi yedi. Ne yapmak lazım ne yapmamak. Sevmiştik de Keti'yi. Yasemin'in de dediği gibi "anne ile bakıcı arasında ilk aşk" olup olmaması önemliydi. Ve olmuştu nitekim. Sabah ilk işim Keti ile konuşmak olacaktı.

Sabah Keti ile konuştum olup biteni anlattım. Olup bitenden haberi yoktu. Şaşırdı. Ona söylenen bak bu taraf daha çok veriyor, nereye gitmek istersindi. O da bizi seçmiş o yüzden. Diğer kişinin arkadaşım olduğunu öğrenince çok utandı, utanması gereken başkasıydı halbuki. Ketiye aracı adama çok kızdığımı dile getirdim, yalan söylendiği için. O da kızdı. Onların dinindeki 10 büyük günahtan bahsetti. Açık açık sordum, annene yakın bir yerde iş bulurlarsa gider misin dedim, benim orada işim var ama ben gitmiyorum dedi. Neden dedim az para veriyorlar dedi. Peki bizim verdiğimiz kadar ya da daha fazlasını veren bir yer bulurlarsa gider misin dedim. Bizim Allah domuz gibi olmayın, yetinmesini bilin der dedi. Ben sana söz verdim buradayım, üzülme bir yere gitmeyeceğim dedi. Sen benden memnun olduğun sürece, Deniz ile olan ilişkimden sıkıntın olmadığı sürece buradayım dedi. Gözleri dolmuştu, gözlerim dolmuştu...

8 Şubat 2011 Salı

Deriyi görmeden paçaları sıvama...

Bakıcımızın başlamasına 6 gün kalmıştı ki bugün telefon geldi. "Bir tanıdığımızın bakıcıya ihtiyacı var, çok da iyi fiyat verdiler ben ona bakmaya karar verdim." Sinirden susup kaldığımı hatırlıyorum. Sonra eveledim geveledim, benden yaşça çok büyük birini fırçalamamak için kendimi zor tuttum. Telefonu kapadığımda ter içindeydim, kafam zonkluyordu.

Bu tanıdık nedense bugün çıkıverdi, önceden yoktu. Bir aydır iş arayan bu ablanın tanıdığı şimdiye kadar neredeydi? Fiyat farkı da az değil hani tam 300 lira fark var arada.

Sonra züğürtçe kendimi teselli ediyorum, iyi ki şimdi oldu olanlar, ya başladıktan sonra olsaydı, dımdızlak kalırdım ortada. Herşeyde bir hayır vardır diyorum. Ama arada yine delleniveriyorum.

Neymiş??? Yeni tanıdığın birine hemen güvenmeyeceksin, ihtiyacım var dediği için kendi ihtiyaçlarndan kısmayacaksın, onun gereksinimlerini düşünüp dertlenmeyeceksin, hayatına pırt diye giriveren biri aha da böyle zırt diye çıkıverir.

Yani kamera takmaktan da vazgeçmiştim, şimdi iice gerildim ya, yok aman çouğumla arasında mesafe olur, rahat davranamaz felan hikaye. Biri ile yeni mi tanışıyorsun gerçekten mesafeyi ayarlaman lazım.

Anlayacağınız paramparçayım, güvenim kırıldı, ön yargılarım depreşti. Ne zor işlermiş bunlar...

3 Şubat 2011 Perşembe

Yeni bir yaşam tarzı kapımızda...

Bebekle birlikte değişmeye başladı tüm yaşamımız, yaşam şeklimiz. Sırada bakıcı ile bilikte yaşam var. Çok şükür içimize sinen bir bakıcı bulduk, yani en azından içimdeki ses öyle diyor. 14 Şubatta başlayacak bizimle çalışmaya, Denize bakmaya.Üç hafta birilikte bakacağız Deniz'e, sonra ben iş başı yapacağım onlar kalacaklar oğlumla başbaşa.

Ablamızın bizimle başlamasına nerede ise on gün var. Aktarımda kolaylık olsun diye, oğluşum yeni birine alışmaya çalışırken bir de yeni düzene alışmak zorunda kalmasın diye ben de yavaş yavaş başladım değişikliklere.

Önce yatağını odasına taşıdık oğlumun. Üç gecedir yalnız yatıyor oğlum. O uyuyor mışıl mışıl bense diken üstündeyim. Telsizi koluma takıyorum, yapışık yapışık uyuyorum uyanır da duyamazsam korkusu ile.

Biberon alıştırmalarına başladık. İki gündür biberon ile savaş halindeyiz. Biberon nasıl emilmez üzerine baya bi tecrübemiz oldu. Aslında bir hafta önce başlamıştık, ama iki gün deneyip ağlamalarına dayanamayıp pes etmiştim, iki gün önce yeniden başladım. Aç bir bebek ve ona biberon vermeye çalıştığı için kendini kötü hisseden bir anne.

Ablamız sabah saat 7.00de gelecek, biz 7.30 da evden çıkıyouz, hazırlık kahvaltı derken o hengamede ufaklıkla ilgilenmeye başlayacak.

Bizim ufaklık akşam 21.30 da gözlerini kapıyo çok şükür. Ee herşey böyle saatli programlı olunca bizim de bir düzenimiz olacak ister istemez.

Bakalım bizi daha neler bekliyor.

27 Ocak 2011 Perşembe

Bi rahat bırakamadım çocuğu...

Ne menem bişey bu anne olmak ya :((

Çocuk güdüz bir uyumada 2 saatten fazla uyudu ise çok mu uyudu acaba, kaldırsam oyun oynasam, karnını doyursam, bu kadar da uyunmaz ki, sonra yazık alışacak sürekli uyuyacak

Çocuk gündüz bir uyumada 1 saatten az uyudu ise tüh neden az uyudu bir sıkıntısı mı var, karnı mı aç, gazı mı var

Çocuk uzun süre emerse, ahaa şimdi tüm emdiğini kusacak, eyvah ne yapsam bıraktırsam mı

Çocuk kısa süre emerse, hay Allah aç kalacak, kilo almayacak, memeden mi uzaklaşıyo ne, sütüm mü azalacak

Çocuk ağlar, neden ağlıyor bu çocuk derdi mi var, tüh hiç ağlamazdı da

Çocuk ağlamaz, yaw neden hiç ağlamıyor bak ciğerleri gelişecekti, diğer bebekler ağlıyor bu niye ağlamıyor...

Allah'tan ne istiyon be kadın, bi rahat bırak çocuğu ya, sana rahat batıyo rahat... :))